Gezdiğin yerler arasında seni en
çok büyüleyen yerler hangileri oldu diye sorsalar şüphesiz Giethoorn’u bu
sıralamada ilk 3’e koyarım. Böyle güzel böyle etkileyici bir yerin varlığından
haberi bile olmayan ben, çıktığım bir macera sonucunda Giethoorn ile
tanışıyorum.
Giethoorn’a gitmeden önce tabi ki
bende ufak bir araştırmaya giriştim fakat burası ile ilgili pek fazla bilgiye
ulaşamadım yalnız resimleri beni cezbetti diyebilirim.
Amsterdam Central Station’dan 2
buçuk saate yakın bir tren yolculuğu ile steenwijk’e oradan da Otobüsle
yapacağınız 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra Gieethorn a varıyorsunuz.
Giethoorn güzelliğini ve
doğallığını kaybetmemiş olması ile dikkat çekiyor burada yaşayanlar ulaşımı
daha çok kanallardaki tekneyle sağlıyorlar. Tabiki gelen binlerce turisti de
düşünecek olursak kanal trafiği epeyce yoğun. Ya da isterseniz bisikletle
gezebilirsiniz. Çünkü bu köy de Amsterdamdaki gibi kanalları köprülerle
birbirine bağlayarak ulaşımı kolay hale getirilmiş. Tekne, bisiklet ya da
tabana kuvvet :)
Giethoorn Kanal Trafiği |
Biz Giethorn’a vardığımızda ilk
yaptığımız şey tekne kiralamak oldu. Kişibaşı 6 euro vererek teknemize bindik. 6 kişi teknemizde ufak bir tatile çıkmış
gibiydik. Teknenin dümeni sizde ‘kendi geminizin kaptanı olmanız’ deyimini
burada gerçekleştiriyoruz :) Elinize alıyorsunuz haritaları ve haritadaki güzergâh
boyunca ilerliyorsunuz. Tabiki bizde haritaları aldık ve usul usul bu güzelliklerde
ilerlerkennnnn kaybolduk :)
Kısıtlı bir zaman ayırarak geldiğimiz bu köyde tekneyle kaybolmak ise paha biçilemez bir duyguydu benim için. Düşünsenize herkes bir panik halinde diğer rotamıza geç kalacağız diye, bense elimde fotoğraf makinem böylesi doğa harikasının tadını çıkarıyorum. Ne de olsa her zaman böyle yerleri görme fırsatı geçmiyor elimize. Ufak tefek ama bir o kadar da şirin evleri, orda yaşayan insanların kendine özgü dekorları ve buram buram gelen waffle kokuları sizi burada yaşamaya imrendirmekten öteye geçebilir.
Resimlerimiz kendi mamulümüzdür efenim:)
Giethoorn için yaz aylarını öneriyorlar. Temmuz Ağustos mevsimleri nefis bir manzarayla karşılaşmanızı sağlıyor. Biz Temmuz ayında gittik güneş hafif hafif sırtımıza vururken ufaktan bir esintide içimizi ferahlatmaya yetti. Tabiki hazırlıklıydık termosumuzda kahvemiz taşınabilir müzik kutumuz ve fotoğraf makinemiz bu manzarayla harmanlanınca değmeyin keyfimize. Ayrıca yaz aylarında Giethoorn’da çeşitli festivaller de yapılıyor ama biz ne yazık ki bu festivalleri göremedik.
Giethoorn’a gelip de tabiki müze aramamak imkansız. Ama beklentilerinizi karşılayacak ufak müzeler bulunuyor bölgede.
Olde Maat Uus Giethoorn: Buradaki insanların geçim kaynağının tarım ve çiftçilik olduğunu düşürsek gayet güzel ve bilgi verici bir müze. Geçmiş yüzyıllardaki günlük yaşamı ve kullanılan araç gereçleri anlatan tarih kokan bir müze.
Histomobil Giethoorn: Eski arabalara merakınız var ise gidilip görülebilecek bir müze. Ayrıca çeşitli motorsikletler de bu müzede bulunuyor.
Museum de Oude Aarde: Çeşitli taşların ve minerallarin sergilediği Eski Dünya Müzesini de burada bulmanız mümkün.
Yaz’dan bahsetmişken kışın da
buraların ayrı bir güzel olacağını düşünüyorum. Her ne mevsimde Hollanda da
olursanız olun buraya uğramadan dönmeyin derim ben. Çünkü cennetten bir köşeyi
ömrünüzde kaç kere görebilirsiniz ki?