14 Ağustos 2016 Pazar

SİVAS'TA “Ne var” DEMEYİN…

Günlerden birgün iş dolayısıyla Sivas’a gitmek zorunda kaldım ve dedim ki Sivasta, “ne var” hiç gitmediğim ya da oralar hakkında pek bir bilgiye sahip olmadığım için Sivas’a karşı önyargılarım vardı. Bakmayın https://www.instagram.com/munzevigezgin/ hesabımda gezdiğim farklı ülkelerin fotoğraflarını paylaştığıma ben aslında tam bir memleket aşığıyım. Türkiye’de gezmediğim sayılı yerler kaldı. Sivas da bunlardan biriydi. Yazmaya geç başladım o ayrı...

Otobüs yolculuğu yaptık malum. Yozgattan itibaren düz bir arazı ve sarının kahverengiyle harmanlandığı bir manzara bizi karşıladı. Beklentim o zamana kadar hep 0’dı. Ta ki Sivas'ı görene kadar. İlk gün yorgunluğunu üzerimizden attıktan sonra başladık 3 gün sürecek serüvenimize.


İlk durağımız Cumhuriyet Üniversitesinin hemen yukarısında bulunan “Kardeşler Tepesi” . Bu coğrafyada anlatılan efsaneler beni hep heyecanlandırmıştır. Nitekim bu tepenin de bir hikayesi var. <Bu coğrafyada çiftçilik yapan iki kardeş eşkıyaların şerrinden korunmak için birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar ve birbirlerine söz verirler ‘bir daha buluşursak taş olalım’ Aradan yıllar yıllar sonra kendilerini kurtarıp birbirlerinden habersiz bir hayat kurar yaşamaya devam ederler. Günün birinde Kızılırmak kenarında karşılaşırlar birbirlerine verdikleri sözü unutup ve ikisi de oracıkta taş olurlar> Yakın zamana kadar burada bulunan tepeler insan şeklinde imiş fakat gel zaman git zaman doğa olayları ve hava muhalefetlerinden mütevellit tepelerin insana benzer yanı kalmamış. O zamandan beri buranın adı ‘Gardaşlar Tepesi’ olarak adlandırılır olmuş.





Öğleden sonraki durağımız Sivas çarşı. Tarihi görebileceğiniz bütün yapıtlar Sivas'ın merkezinde. Lakin Divriği Ulu Cami’yi göremeden döndüğümüzü üzülerek söylemeliyim. İki buçuk saat uzaklıkta olan bu sanatsal tarihi, şuan tadilatta olması sebebiyle ziyaret edemedik. Ama gözümü doyuracak kadar tarihi yapıyı neredeyse gördük diyebilirim.

Buruciye Medresesi
1271 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı 3. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılan Buruciye Medresesi yahut diğer adıyla Hacı Mes’ud Medresesini geziyoruz. Uzun yıllar devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina halen ilk günkü ihtişamını korumakta. İçeriye girerken müthiş bir taş oymacılığı gözümüze çarpıyor. Selçuklu dönemine ait bu eserde Yıldız, Rumi ve geometrik motifler bir dantel gibi işlenmiş adeta.  İçeri girdiğimizde Medreseyi yaptıran Muzaffer Burucerdi ve iki çocuğunun türbesi hemen solumuzda kalıyor dua etmeden geçmiyoruz. Buruciye ismini Muzaffer Burucerdi’den aldığını da söylemeden geçmeyelim. Avluda beni şaşırtan hasırdan masa ve sandalyelerin olması ve burdaki yaşlı amca ve teyzelerin oturup bu tarihi yapıda soluklanmaları oldu. Kıskanmadım değil doğrusu. Ayrıca Avluda bir bölüm bulunuyorki yapının içi oyularak odalar oluşturulmuş ve bu odalarda kadın erkek ayrı dinlenme odaları fetva odaları bulunuyor. Kafanıza takılan dini bir soru olursa burada cevabını bulabilirsiniz.


Şifaiye Medresesi
1217 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. İzzeddin Keykavus zamanında yaptırılan Şifaiye Medresesi darüşşifa olarak yapılmış fakat Osmanlı döneminde ise medrese olarak kullanılmış. “dârü’s-sıhha” olarak adlandırılan yapı dünyanın günümüze kadar gelebilen en eski hastanelerinden biri olma özelliğini korumakta. Araştırmalarım neticesinde ulaştığım bu bilgiler ışığında gezmeye devam ediyorum. Medresenin avlusuna girerken bir çok hediyelik eşya satan yerlere rastlıyoruz. Özellikle Sivas Kangal figürlerini heryerde görebilirsiniz. Tabi almadan geçmiyoruz. Avluya girdiğimde ortada bir süs havuzu ve bir bir işlenmiş taş figürler bu şahesere hayran olmamak  elde değil.


Çifte Minareli Medrese
Şifaiye Medresesinin hemen karşısında bulunan Çifte minareli medreseyi geziyoruz. Burası da yine 1271 yılında Anadolu Selçuklular zamanında yaptırılmış fakat günümüze kadar medresesi gelememiş bir şaheser. Kaynaklarda "Selçuklular dokudu Osmanlılar korudu” yazıyor ne acı ki “biz günümüz insanları da kafeye çevirdi” diye arkasına eklemek istiyorum. Çifte Minareli Medresenin medresesi yıkılmış, sadece doğu yönündeki iki minarenin bulunduğu asıl cephesi ayakta kalmıştır.


O kadar ülke gezdim farklı kültürler tanıdım ve içlerinde tarihine sahip çıkmayan bir bizi görüyorum. Farkındalık yaratmak istiyorum gelecek nesillerin tarihine, kültürüne, ananelerine sahip çıkmasını istiyorum. Çünkü bizim kültür kadar çeşitli, tarihimiz kadar geniş başka bir millet daha yok.
Gelelim Sivas’ın meşhur köftesine. Sivas’ın kalabalık bir caddesi var bu cadde üzerinde bulunan Meşhur Kirli Ahmet Köftecisine giriyoruz.


Ustayla biraz sohbet ediyorum. Abi diyorum bu köfteyi meşhur eden şey ne? Benim diyor :) inanıyorum çünkü bu kadar lezzetli bir köfteyi en son nerde ne zaman yedim hatırlamıyorum. Porsiyonu 16 lira yanında mezesi ve cacığı da geliyor. Zaten bir porsiyon köfte doymanıza yetiyor.



Gürün- Gökpınar
Sivas’ın 2 saat uzağında bulunan Gürün ilçesine gidiyoruz. Yerel bir rehber’in “sizin ülke dediğiniz yere biz mahalle diyoruz” cümlesi bizi gülümsetiyor. Sivas gerçekten büyük bir yer ilçeleri de bir o kadar uzak. Sivas’ta Gökpınar diye bir yerin varlığından habersiz ben 2 saat kurak yerleri aşıyoruz. Nereye gidiyoruz diyorum bu kadar saat ne var acaba merak ediyorum. Gökpınar’a varıyoruz. Aman Allahım gözlerime inanamıyorum bu gerçekmi!!

GÖKPINAR GÖLÜ


Cennete mi düştük nedir. Soruyorum rehbere bu gölün rengi neden bu kadar berrak göğün renginden diyor adından anlaşıldığı gibi ‘Gökpınar’. Sivas’ta Sıcağın yakıp kavurduğu bu havada böyle bir göl beklemiyordum açıkçası. Yer altı kaynak sularından oluşan bu göl de bir çok balık da yaşamakta. Göle dikkatli baktığımda yer yer kabarcıklar çıktığını görüyorum yeraltından sızan sular olduğunu söylüyorlar. Daha fazla anlatmıyorum, resimler bunun kanıtı:) 


Saatlerimizi geçirdiğimiz Sivas Gökpınar’dan Şuğul Vadisine geçiyoruz. Kocaman kayalıkların arasından korkulukların bulunduğu bir yürüyüş parkurundan geçiyoruz. Vadi alabildiğine uzun ve yüksek kayalıklardan oluşuyor. Vadinin aşağısı nehir ve ufak bir gölden oluşuyor. Girişte bu sularda beslenen Alabalıklar görüyoruz. Su o kadar soğuk ki içinde 1 dakikadan fazla bir süre yüzemiyorsunuz. Burayı gördüğümde bana ilk başta kapadokyayı anımsattı. Fakat her yerin farklı kendine has bir güzelliği olduğu aşikar.




























Sivas’tan bu kadar bahsettik ben bile bu kadar şey yazacağımı beklemezken daha anlatmadığım ve gidip görmeniz gereken yerlerde yok değil.
-Abdulvahabi Gazi Cami
-Sivas Şehitler Müzesi
-Sivas Arkeoloji Müzesi
-Sivas Kalesi
-Sivas Ulu Cami
-Sivas Konakları
-Sivas Kongresi İnkılap müzesi

Bana bıraksanız Sivas’ı sayfalarca anlatabilirim, eee bir tarih anlatıyoruz burda yaz yaz bitermi!


GÖKPINAR SİVAS



BURUCİYE MEDRESESİ

SİVAS KONAKLARI